AŞEKA*

Tasavvufta 'aşk' o derece içselleştirilmiş ki, o derece özümsenmiş ki, selamlaşma dahi aşk üzerine kurulmuş... Dervişin biri bir dervişler topluluğu bir araya gelerek selamlayarak biriktirildikten sonra topluluk gelen dervişe 'merhaba' yerine 'aşk olsun' dermiş. Derviş de, 'aşkınız cemâl olsun efendim' diye mukabele edermiş. Bu sefer topluluğu 'cemâliniz nur olsun' dediğinde derviş, 'nurunuz ayn olsun ' ** dermiş ve selamlama bitmiş...

Şimdi 'aşk olsun' tüm okuyuculara.. Uzun yıllardır 'Leyla'dan Mevla'ya geçiş' der edebiyat büyüklerimiz durur. Bizlerin de dilinde, aşık, maşuk,Leyla,Mecnun,Mevla,Kays, yol, sürekli olmak, gülüşlere düşmek, (Aranış) Taşra sporcusu... Mevla'ya ulaşmak için o derece Leyla'dan geçmek gerekiyordu? Bu adaylara delil verilmiş olarak verilmiş cevaplar olmadığı için hiçbir cevap yasa (kanıtlanmış) olmayacak, tüm cevaplar bir teori olarak kalacak.. Benim teorim ise; Leyla bir insanın kalbi olduğunu hatırlatıyor. Leyla maşuğunun kalbini kıpırdatıyor, belki de o vakte kadar kalbin insana neler yaptırılabileceği, nasıl hissettirebileceği ile ilgili hiçbir şey bimeyen aşığına.. İnsanın Leylasından gayrisi kalbine o denli dokunamaz çünkü. Maneviyat Leyla ile öğreniyor insan.. Öğreniyor da efendim, akl-ı selim bir insanın bu güne dek, maddi (dünyevi) bir aşk ile doyduğu nerede görülmüş?!

Methiyelerde övülen, kasidelerde imgelenen, şiirlerde konu olan, hayallerde beliren sevgili tasviri, mükemmel sevgili tasviri, yazılabilenlerin yazılamayanlarca katı, yapılan betimlemenin yapılmayanı katınca, anlatılmayan anlatılmayanca katı, sayılanların sayılamayanlarcası aslında Rabbül Alemin'dir.. Aşkın yaratıcılığı da O'dur, aşkı bizim içimize koymuş olan da. 

Bize onca şeyi karşılıksız veren bir insana bilgi veren şey hakkında elbette ki bir söz söyleme hakkı doğar değil mi? üstelik bir insanken bu. Yaratıcı, tüm alemlerin yaratıcısı, bizim içimize bu cümbüşü koyan varlığın da seçeneksi ile sınırlamaları, istekleri, nasıl olması gerektiği hakkında öğütleri var elimizde. Bu güzel ve kutsal öğütlerden önce bir beşer olarak liderlerden yola çıkarak basit bir akılda saklanabilir.

Değerli bir dostum şu örnek ürün bana bu konu hakkında: Bir ırmak düşünelim ki çok sert akan büyük bir ırmak, bu sevgi olsun. Eğer biz bu ırmağa müdahele etmezse, önüne gelen her şeyi yıkar ve geçer. Yahut da bir yağmurla taşıverir. Ektiğimiz bahçeleri (biriktirdiğimiz insanlar) talan eder.. Ancak biz bu ırmağa bir set koyar ve kontrolümüz yerinde alırsak, bahçelerimizi sulayabiliriz, ürünler yetiştirebilir, hatta bir barajdan geçirerek kendimize temiz su ve elektrik sağlayabiliriz. Sevgi de bu akan ırmağa benzer, tebdil etmez *** yıkar geçer. Ektiğimiz insanlara zarar verir. Sevgi referansı değildir, sevgiyle birlikte vâr olan diğer tüm ifadeleri kapsayabilecek bir baraj gereklidir. Yani bizi kontrol eden bir sistem, kendi kişisel zararlarımız diye. Allah da bu paranın kimisini, nasıl almanın sana olduğunu söyler.

Hz. Peygamberin, bütün ümmeti en çok sevindiren haber: ''El Mer-u Mea Men Ehabbe'' ''Kişi sevdiği ile beraberdir..'' Tasavvuf, kimin sevilip, kimin sevilmeyeceğini, nasıl sevileceğini, nasıl sevilmeyeceğini öğreten disiplinin adıdır. ayrıca sevgiye değeri olan ile olmayan ayrılır. Bir tasavvuf yaşlı dedi ki, ''Herkes bir türlü tarif etti, hepsi de doğrudur, ben de şöyle tarif edeyim; Ehemmi mühimme tercih etmek'' Yani çok önemliyi, önemliye tercih etmek. Çünkü biri çok önemli! En mühim olana harcamalıyız ömrümüz, çünkü hayat alternatifi olmayan bir zaman dilimidir.

Merhum Şeyhül İslam Yahya Efendi'nin divanında diünler redifli bir gazeli var. 

Gönlünde senün gayr ü siva sureti neyler                                                                                            

Layık mı bu kim Kabe'ye büthane disünler

Senin gönlünde ondan başkasının sureti ne arar?                                                                            

Lâyık mi bu Kabe'ye puthane desinler!

Yani Şeyhül İslam diyor ki, Allah'tan başkasının sevgisini elinde tutmak, kabeye sokmak gibidir.. Kadim edebiyatımızın kadim şairlerinin bu beyitlerinden elbetteki bir insanın aşık olacağız diye bir şey anlamamalıyız. Bütün sevgililer ve sevgiler, bir tek Sevgili'den ilham alarak sevgili olabilir, bütün aşklar ancak O'nun aşkıyla anlam kazanabilir. İnsanın Leyla'sı muhafaza eder, Leyla'ya ait aşk bakımı, Leyla'yı da kuşatan, Leyla'nın güzelliğini de kapsayan mutlak güzelliğin sırrına dönüşmesi zor olabilir.

Değil mi kâinattaki bütün güzellikler Allah'ın güzelliğinden bir parça taşıdığı için güzeldirler, elbette ''Allah güzeldir ve güzellik sever..''  O halde yaratan güzelliği seveni, yani aşığı da sever.. 

Mutasavvuflara göre insan bu dünyaya gelmeden önce Allah'ın tasavvurunda idi. O zaman Allah bize, '' أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ ۖ'' ''Ben sizin Rabbiniz değil miyim?'' yönünde yöneltmiş biz de ''Evet, karşılaştık (ki Rabbimizsin)'' demiştik. Bunun için kullanılan kelimeler ''kâlû: bela'' idi. Yani insan Allah'ın Rab oluşumunu ''bela'' gösterdiği ile kabul etmişti. Bu da insanın dünyaya gönderilip ete kemiğe büründüğü zaman belalara ve özellikle aşk belasıyla imtihan sertifikasına sahipti. Belayı kendisi isteyen insan, aşkın belaları arasında o ilk güzelliğin özlemiyle gördüğü bütün güzellerde ve güzelliklerde Rabbini arayacak, bu arayışın adı aşk, yollarda da sevgi denilecekti...

Leyla'nın güzelliği, Mecnun'un o ezelden geldiği, o can meclisinde, o ruhlar toplantısında seyrettiği tuz güzellikten kendi nasibine düşen küçük bir parçaydı ve onun kulluk imtihanı işte bu sevginin belasıyla mevcuttu. Leyla'nın güzelliği mutlak güzellikten bir işaretti. Mutlak güzellik bir okyanus ise Leyla'nın güzelliği okyanusun iğne deliği kadar bir sızıntı sayılırdı. Leyla ile o can meclisinde birlikte bileşikler, mutlak güzellik birlikte seyretmiş Mecnun..

'Ölen hayvanımız, aşıklar ölmez' der Yunus, ölmemek temennisi ile. Şimdi. Aşk olsun..


* Bir rivayete göre, aşka dayalı Farsça 'aşeka' kelimesinden, diğer bir rivayete göre de Hindistan'daki 'aşeka' adı verilen sarmaşık türü bitkiden türemiştir. Adına 'aşeka' denilen bu bitki örtüsü sarmaşığa benzermiş. Aşeka, bir ağacın veya bir başka merkez yanında topraktan çıkar ve ona sarılmaya başlarmış. Sarıldıkça o ağacın gövdesine yapışır ve içindeki o ağacın gövdesinde erir ve ağacın gövdesinde kaybolup gidermiş. Bazen de sarıldığı ağaç öyle sararmış ki, bir yandan ağacın suyunu emerek bakım yaparken bir yandan da onu orada bırakıp soldurur ve bir zaman sonra da kurutarak öldürürmüş.

** Aşkın yüz güzelliği olması ya da yüze bakış temennisine, yüz güzelliğinin nur olması ve nihayet, nur ile görmek ya da bakışın nur olması temennisi dile getirilmektedir...

*** Değişiklikler. Bir şeyi başka bir hâle veya şeyi değiştirmek, dönüştürmek.


                                                                                                                                               


Sevdenur Celayir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YILDIZLI GECE

RAKI ŞİŞESİNDE BALIK OLSAM